1919 yılıydı, 17 yaşında ki Milton sabah uyandığı sırada bir şeylerin ters gittiğine dair yoğun kaygı içerisindeydi. Uzuvlarını kullanamıyordu. Günler içerisinde bedenini kaplayan hissizliğin sebebinin çocuk felci olduğu daha sonrasında ortaya çıkacaktı. Doktorlar o can alıcı cümleyi söyleyip uzaklaştı; sabaha çıkmaz bu çocuk!
3 günlük bir komanın ardından uyandığında dudaklarını dahi hareket ettiremiyor, göz kapakları ile tekdüze iletişim kurmaya çabalıyordu. Ailesi yalnız kalmaması için günün belirli kısmını onun odasında geçiriyordu. Bu süre içerisinde Milton daha önce dikkat etmediği bir şeyleri fark etmeye başlamıştı.
Hastalığı süresince insanların aslında ağzından çıkan kelimeler ile vücut hareketlerinin çakıştığı bilincine vardı, aslında bir insan evet derken bedeni hayır diyebiliyordu. Hastalığı öncesinde buna hiç dikkat etmemişti fakat rahatsızlığı ona insanları gözlemlemek konusunda uzun günler bahşetmişti.
Milton Erickson doğru iletişimin sadece sözsel olmadığını kavradığında psikiyatri ve psikoloji alanlarına ilgi duymuş ve iki branşta da uzmanlığı olan nadir insanlar arasına katılmıştı.
Duygusal zeka, nasıl düşündüğümüzü, hissettiğimizi ve hareket ettiğimizi tanımanın, anlamanın ve seçmenin bir yoludur. Başkalarıyla olan etkileşimlerimizi ve kendimiz hakkındaki anlayışımızı şekillendirir. Nasıl ve ne öğrendiğimizi tanımlar, günlük eylemlerimizin çoğunu belirleyen öncelikler belirlememize izin verir. Araştırmalar, hayatımızdaki başarının yüzde 80 kadarından sorumlu olduğunu gösteriyor. – J. Freedman
İletişim kurmak, belirli noktalarda anlaşmak kısmen de olsa tüm insanların yapabildiği şeylerdir, fakat daha önemlisi iletişim kurduğumuz insanların sözsüz diyaloglarına aşina olmaktır. Onların duygular akabinde beden dillerinde yaşanan değişimleri fark etmek liderliğin olmazsa olmazlarındandır!
Duygular yalan söyleyemez!
Duygusal zekası gelişmiş insanlar her şeyden önce iyi dinleyicilerdir. Stres yönetimleri, mantık kurguları ve zaman sezgileri gelişmiştir ve onlara güvenebileceklerini bilirler, eleştiriler onlar için yıpratıcı olmak yerine performanslarını iyileştirmeleri adına yakıt görevi görür. Başkalarının duygusal ihtiyaçlarını fark eder, beden dilini tanırlar. Duygu yönetimi ve beden dili konularında geliştikçe çok iyi birer manipülatör olabilirler.
Profesyonel hayatta duygusal zekanın teknik bilgi ve donanım kadar önemli olduğu yapılan araştırmalarca kanıtlanmış, çoğu İK departmanı işe alımlarda duygusal zekayı öne çıkaran testler düzenlemeye başlamıştır.
Duygusal Zihnin Özellikleri: Ekman, Epstein, Brodsky ve Goleman’ın bakış açılarından yola çıkarak, duygusal zihnin temel özelliklerini şu şekilde sıralayabiliriz:
- Duyguları Tanıma (Ekman): Paul Ekman, duyguları tanıma yeteneğini vurgular. Yüz ifadelerini okuyarak ve anlayarak, hem kendi duygularımızı hem de başkalarının duygularını doğru bir şekilde tanımak önemlidir.
- Duygusal Zekanın Farkında Olma (Goleman): Daniel Goleman, duygusal zekanın farkında olma becerisini vurgular. Bu, kendi duygusal durumumuzu ve başkalarının duygusal tepkilerini anlama kapasitesini içerir.
- Duygusal Zekanın Kullanılması (Goleman): Goleman’a göre duygusal zeka, duygusal bilgiyi kullanma yeteneğiyle ilgilidir. Bu, duyguları etkili bir şekilde yönetmek, ilişkileri geliştirmek ve zorluklarla başa çıkmak için duygusal zekanın kullanılmasını içerir.
- Empati (Epstein): Joseph Epstein, empatiyi vurgular. Başkalarının duygusal deneyimlerini anlamak, onlara duyarlı olmak ve empati kurmak, güçlü bir duygusal zeka özelliğidir.
- Duygusal Denetim (Brodsky): Brodsky, duygusal denetimi önemser. Olumsuz duyguları kontrol etmek, olumlu bir şekilde yönlendirmek ve duygusal dengeyi korumak, duygusal zekanın bir yönüdür.
Bu özellikler, duygusal zekanın çok yönlü bir kavram olduğunu ve duygusal zekanın geliştirilmesiyle birlikte bireylerin kişisel ve sosyal başarılarını artırabilecekleri birçok beceriyi içerdiğini gösterir.
